2.Abdülhamid’in Umur-u hafiyelerinden ve aynı zamanda yaverlerinden biri olan Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908) İstanbul’daki faaliyetleri nedeniyle Fehim Paşa hakkında Avrupalı sefaretlerden çok sayıda şikâyet alan II. Abdülhamid, onu 1907 yılı başlarında Bursa’ya zorunlu ikamete göndermiştir. Burada II. Meşrutiyet dönemine kadar kalan Fehim Paşa, meşrutiyetin ilan edildiği günlerde Bursa, Yenişehir’de, arabasının önünü kesen halktan bir grup tarafından linç edilerek öldürülmüştür. Yaverlik ve hafiyelik yaptığı süreçte esnaftan haraç aldığı,kabadayılık-mafyafaaliyeti, kadın düşkünlüğü gibi iddialar gündemden düşmemiştir.
2.Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonra Yıldız İstihbarat Teşkilatını niye kurduğunda dair suçlamalara karşı hatıralarındaki savunması;
“…Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet içinde olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat teşkilatı kurmaya bu düşünce ile karar verdim. İç düşmanlarımın jurnalcilik dedikleri teşkilat budur…”
YILDIZ İSTİHBARAT TEŞKİLATININ AMBLEMİ
Yine aslen Osmanlı zaptiye (jandarma) teşkilatına bağlı gözükse de doğrudan II. Abdülhamid’e bağlı Umur-u Hafiye denen bir teşkilat daha vardı. Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler, Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyor, böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu.
Bu teşkilatlardan Yıldız İstihbarat Teşkilatı II. Meşrutiyet’in ilanı akabinde Bakanlar Kurulunun (Vukela) 29 Temmuz 1908 tarihli kararnamesi ile dağıtılsa da; Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sonrasında I. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı’nın bozgunun bir diğer nedeni Balkan devletlerinin durumu hakkındaki istihbarat zafiyeti oldu. Bir istihbarat teşkilatının varlığını gerektirdiğinden bu teşkilattan yola çıkarak Enver Paşa tarafından 1913’te Teşkilatı Mahsusa adlı istihbarat örgütü kurulacaktı.
Bununla birlikte II. Abdülhamid döneminin bilinen iki istihbaratçısı Serhafiye Fehim Paşa ve Ahmet Celalettin Paşa’dır. İkisinin de birbiri ile aynı zamanda rekabetleri oldu. Ahmet Celalettin Paşa, Paris’te 1897’de Contraxeville’de yaptığı antlaşmayla bir grup Jön Türk’ün İstanbul’a dönmesini ve bazı Jön Türk gazetelerinin kapatılmasını sağladı. Ancak sonradan her ne kadar Paris’e kaçtı olarak bazı kaynaklarda denilse de Payitaht Abdülhamid dizisine konu olacak kadar hayatı ve ölümüne dair çeşitli hikayeler uydurulsa da yapılan son araştırmalara göre kendisi 1904’te Sultan’ın gözünden düşüp İstanbul’dan Mısır’a kaçmış ve 1924 yılında orada ölmüştür.Mısır’daki faaliyetleri II. Abdülhamid’in iktidarda olduğu süre boyunca sürekli gözlemlendi. Jöntürk muhalefetine katılıp katılmadığı konusu ise belirsizdir.
Diğer serhafiye ise Fehim Paşa olup o da hafiye teşkilatının en üst kademesine kadar çıktı ancak keyfi ve görev dışı, hukuka aykırı davranışları neticesinde dış ülkelerin büyükelçilik yetkililerinden bile gelen şikayetler üzerine 1907’de görevden alınarak Bursa’ya sürgün edildi; 1908’de halktan bir kısım kişilerce linç edilerek öldürüldü. Öte yandan II. Abdülhamid döneminde gelen bilgilerin önemli bir kısmının doğruluk payı varken zaman içinde bu doğruluk payları Sultan’ın gözüne girebilmek için sahte jurnaller vs. uyduranlar ile azalmıştır. Bu da istihbarat verilerinin doğruluğu konusunda büyük sorunlar çıkardı.
II. Abdülhamid döneminde bu iki istihbarat kurumuna karşın İstanbul’da dahil asayiş olaylarındaki sorunlarda giderilemedi hatta devlet içinde Sultan’ın gözüne girmek isteyenlerle aralarındaki rekabetten veya rant sağlama amaçlı çete ve kişilerce sokak çatışmaları bile süre geldi. Amaç dışı kendi rantlarının peşine düşen hafiye ve istihbarat ajanları çıktı. Örneğin Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın oğlunun öldürülmesi olayında olduğu gibi. Burada Sadrazam’ın oğlu aynı zamanda yargılama makamı olan Şûrâ-yı Devlet (Şimdiki Danıştay) üyesi İbrahim Cavid Bey’in İstanbul’da bir haraç rant çetesi kurdurup bir süre sonra bölge çatışmasına girdiği; rant konusunda Arnavut Toptanilerden Gani Toptani ile anlaşamadığı ve onu adamlarına 1898’de öldürttüğü ve bunun üzerine ağabeyi Esad Toptani’nin Arnavutluk’tan getirdiği adamlarına onu Cisr-i Cedit’te (Yeni Köprü-Eski Galata Köprüsü) 7 Ekim 1899’da öldürttüğü iddia edilmektedir. Sadrazam oğlunun öldürülmesinden kısa süre sonra hastalandı, akabinde öldü.
Aynı şekilde İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa cinayeti de bir başka olaydı. Burada İstanbul’un rantında söz sahibi Kürt Bedirhanilerden ayni zamanda yine Şurayı Devlet üyesi Abdürrezzak Bey’in rantta kendilerine direnen İstanbul Şehremini Rıdvan İsmail Paşa’yı 23 Mart 1906 Cuma günü adamlarına öldürttü. Akabinde aile, Trablusgarb’a sürüldü.Birkaç yıl sonra Abdürrezzak Bey affedildi. Deli Fuad Paşa’nın yakını Çerkezlerin de bu rantta söz sahibi olmak isteyip Serhafiye Fehim Paşa ile işbirliğine girmeye çalıştıkları ancak gerekli desteği elde edememeleri, Deli Fuad Paşa’nın Abdülhamid’e muhalefeti neticesi etkisiz kaldıkları da yine bazı iddialar arasındadır.Kısacası bu asayiş olaylarının önü kesilemediği gibi bir artış yaşandığı ve Abdülhamid’in kendi istihbarat kurumu hafiye ve çevresindeki rant mücadelelerini engelleyemediği, engellemekte yetersiz kaldığı iddia edilmektedir.